Ülkemizin ilk 5 kadın yatırımcısından biri olan Doç. Dr. Gamze Sart on parmağında on marifet olan bir iş insanı. Aynı zamanda bir anne, akademisyen, eğitmen, öğrenci… Psikoloji, Antropoloji ve Nöropsiloloji, Teknoparklar ve Teknoloji Transfer ile Üniversitelerin Değişimi alanlarında doktora sahibi… Gamze Sart’ın tüm bu alanlarda yazılmış 100’e yakın kitap ve çeviri kitabı ile birlikte 300 den fazla yazılmış makale ve konferans bildirisi bulunuyor.

Bir melek yatırımcı olan Sart, internet alanında Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri inceleyerek analiz eden medya şirketi Webrazzi tarafından ‘Yılın Melek Yatırımcısı’ 2.lik ödülüne layık görüldü.

Gamze Sart, her sene 500 den fazla öğrencinin yurtdışında Oxford, Stanford, Harvard, Yale, MIT, Princeton, UC Berkeley gibi üniversitelere lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde yerleşmesine destek oluyor. Öğrencilerine burs imkanları sunan ve geçmiş 5 yılda aldığı burs ve destek miktarı 500 milyon USD üzerinde olan Sart ile ‘startup’ girişimler üzerine Milliyet’e konuştu.

İşte, ilgi gören röportajın tamamı.

– Kimlerden ‘startup’ olur, kimlerden olmaz?

Herkes olabilir. Hani çok tartışılan bir konu vardır, ‘lider mi doğulur, lider mi olunur” bu ‘startup’ için de geçerli. Acaba bazı insanlar ‘startup’ı oluşturacak yaratıcılıkla mı doğuyor, yoksa gerçekten ‘startup’ı oluşturacak bir girişimci mi oluyor? Bence her ikisi de geçerli. Bazı insanların çok ciddi yatkınlığı ve çok değişik düşünürlükleri olduğu bir gerçek. Farklı düşünme ve yapılanma tarzlarına sahip kişiler, mesela disleksiler buna çok yatkınlar.

Var olan sistemin dışından bakabilen, mevcut sistemdeki farklılıkları görebilenler, bu konuda kesinlikle çok daha üretken olabiliyor. Diğer taraftan bazıları var ki, çok iyi dinleyicidirler, biz onlara empatisi yüksek insanlar diyoruz. İşte bu empatisi yüksek insanlar sonradan ‘startup’ olmayı öğrenebiliyor. Sizi iyi dinledikleri için ihtiyaçları görüyor, bu ihtiyaçlardan yola çıkarak yeni hizmetler ve yeni ürünler üretiyorlar.

Farklı kültürleri görenler, mesela göçmenler, şartları itibarıyla daha az gelire sahip olanlar inovasyona daha yatkınlar. Çünkü inovasyon için çaresizlik lazım. Alanda bulunmak, ihtiyaçları görmek, çaresizlikleri görmek ve bunlara çözüm üretmek gerekiyor. Başka bir kanal daha var ki, ‘mindfull’ dediğimiz üstlbilişle birlikte belli bir şekilde yoga veya meditasyon yaparak farklı bir şekilde kolektif düşünce yaratarak ihtiyaçları yakalayanlar var. Bunların babası Leonardo da Vinci’dir. O her seferinde büyük bir inzivaya çekilerek buluşlarını gerçekleştirmiş ve tablolarını yapmıştır. Kesin olarak yokluk yaratıcılığı tetikliyor ama bir o kadar da sakin ve sükûnetli bir ortamda, içinizdeki sessizliği bulduğunuz bir anda da inovasyon gelişir. Buna en iyi ikinci örnek de Newton’dur. Ağacın kenarında oturmuş, sükûneti yakalamaya çalışırken, sessizlik içinde kendini dinlediği ve bulduğu bir anda yani meditatif bir anda elmanın düşüşünden hareket ederek çekim kanununu bulmuştur.

– İdeal ‘startup’çı nasıl biridir?

İyi niyetli ama uyanık, etik normları yüksek, öğrenmeye açık, hızlı cevap veren kararsız kalmayan, zaman yönetimini iyi yapan, ötelemeyen ertelemeyen, empatisi ve direnci yüksek ve kesinlikle tasarrufu seven…

– Günümüzde kurumsal şirketlerde çalışmayı reddeden gençler epey fazla. ‘Startup’ kavramı özellikle gençler arasında bir modaya dönüşmüş olabilir mi? Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bu ilginç bir yanılgı aslında. İnsanların performans alanları ve pozisyonları var. Örneğin birinin evladı olmak bir performans alanı. Öğrencilik de belli bir süre için geçerli bir performans alanı. Öğrencilik bittikten sonra da birkaç alan var ki bunlar: Akademisyenlik, profesyonellik, girişimcilik, sivil toplum kuruluşunda gönüllülük ve sanatçılık… Altıncısı, işsizlik ve sonuncusu da emeklilik. Hayatınız boyunca bu alanların birkaçını birleştirebilirsiniz. Yani hem STK gönüllüsü hem de profesyonel olabilirsiniz.

Bugünlerde fark edildi ki, profesyonellik insanı öldürüyor, çünkü insanın doğasına aykırı. İşe başladıktan 80 ila 90 gün sonra, birisinin altında çalışmaktan ve özgürlüğü elinden alındığı için profesyonel çalışma hayatında bulunmaktan insanlar mutsuzlaşıyor. ‘Startup’ girişimler de tam bu noktada ön plana çıkıyor. Bu olguyu destekleyenler de sanılanın aksine gençler değil büyük kuruluşlar oldu. FANGS olarak nitelendirilen FACEBOOK, AMAZON, NETFLIX, GOOGLE ve SALESFORCE’un önderlik yaptığı inovasyon ve yaratıcılık isteyen şirketler farkına vardıla ki, eski ve köhne kapitalizm, insanları parçalayarak, onları asker haline getirerek aslında insanlığın en önemli özelliği olan yaratıcılığı yok ediyor.

Bu nedenle artık insanların yerine robotları kullanmaya başladılar. Artık bilgisayarlar finans sektöründe 180 kişinin yaptığı işi algoritmalarla yani küçük robotlarla hallediyor. Yani profesyonelleşmeyi makineler üzerinden yapıyor. Ancak atlamayalım, bu robotlar sadece kopyalıyor, yeni bir şey öğretmiyorlar. İşte, tam bu noktada insanları özgür kılıp yaratıcılığı teşvik etmek için de gençleri ‘startup’lara yönlendiriyorlar. Ve gençler de bu oluşuma çok yatkınlar. Çünkü Z kuşağı özgür, sorumsuz, iş almak yerine az ama öz sevdiği işi yapmak istiyor. Az’la yetinip köle olmamayı tercih ediyor. Böylece ihtiyaçlar birleştirilerek ‘startup’lar esnek iş ortamlarına sokuldu. Eğer uzmansanız, bulunduğunuz yerin de önemi kalmadı. Türkiye’de iken ABD ve herhangi başka bir ülkeden iş teklifi alabilirsiniz. Böylece hiç kimseye muhtaç olmadan özgür bir şekilde kendi işinizi yapabilirsiniz. ‘Yani bir insan, bir ‘startup’ artık.

– Günümüzde pek çok ‘startup’ var. Yatırımcılar, bu denli fikir arasından seçim yaparken en çok hangi kriterlere dikkat ediyor?

Yatırımcılar için iki tür rol var: Aktif ve pasif roller. Lisanslı yatırımcılar, mevcut parası üzerinden vergi vermek yerine belli bir miktara kadar yatırıma yönleniyor. Pasif yatırımcı dediğimiz grup ise var olan parası ile ne yapacağını bilmiyor. Bakıyor ki arkadaşı bir işe yatırım yapıyor, o da hemen ortak olarak para yatırıyor. İşi biliyor olması önemli değil yani. Ama biz bu pasif durumu çok tercih etmiyoruz. Seçim kriterlerimize gelince: Öncelikle finansal anlamda doğru olması zorunlu. Ürünün gerçekten çalışıyor olması şart. Ürünün piyasada mevcut rakiplerle kıyaslandığında yeterliliği ve benzerlikleri çok önemli. Ürünün 3 yıl sonra ne olabileceği gibi sorulara cevap verilmesi gerek. Ayrıca zorunlu bir teknoloji değerlendirmesine tabi tutuyoruz. Burada ‘startup’ların kesinlikle patentlerini almalarını öneriyoruz.

– ‘ Startup’ların düştüğü en büyük yanılgılar neler sizce?

Aşırı pozitif olmaları ve kesinlikle ihtiyaç analizi yapmadan parayı bir an önce yakalamaya çalışmaları.

– Girişimci, fikrinin sürdürülebilir olduğundan emin olmak ve ileride karşılaşabileceği olumsuz senaryoları öngörmek için nasıl bir yol izlemeli?

Girişimci için olumsuz senaryoları öngörmek çok önemli. Girişimci, yola çıkarken hep olumlu şeylerden bahsediyor. Halbuki olumsuzluklardan bahsettiğinde biz daha çok saygı duyuyoruz. Mutlaka kötü senaryoyu da düşünmeli. Pazarlama konusunu mutlaka öğrenmesi gerekiyor.

– Girişimciler için iş planının çok önemli olduğu aşikar. Bunun için vazgeçilmez olan 8M modelinden bahsedebilir misiniz?

Kesinlikle doğru konumlandırılması gereken ana unsurlar var: Bunlar

•Mother earth – mekan veya mecra
•Moments – an, doğru zamanlama
•Man power – takımda çalışacak insanlar,
•Mind power – arkadaki güç,
•Methodolog- yöntembilim
•Money – para
•Machine – makine
•Material – materyal

ve sonuncusu Marketing – pazarlama. Tüm bunları doğru yaptığınızda başarısız olmanız mümkün değil.

– Z kuşağı girişimciliğe daha hızlı adapte oluyor, diğerleri geç kaldı diyebilir miyiz?

Hayır, aksine bugün kaliteli, uzun süreli ve sürdürülebilir birçok ‘startup’a baktığınızda kurucu veya ortaklar genelde X kuşağı, yani 50-60 yaş civarı. Çünkü onlar daha uzun süreli hayat tecrübeleri, dayanıklılık veya direnç gibi özellikleri olduğu için daha başarılı oluyor. Emeklilik sonrası genç ruhlu tüm insanlara ‘startup’ları, küçük buluşlarla ve minik riskler alarak, yön almalarını öneriyorum. X veya Z kuşağı arasında çok büyük bir fark yok.